x
     
11.12.2015 20:39:50
Okunma: 3615
1 Yorum

H.Emre Özer
DUMAN

 
Duman, oturduğum apartmanın kedisi. 
 
İnsanlıktan nasipsiz birisinin kedisiymiş zamanında. 
 
Dumanın tırnaklarını çektirmiş, mobilyalarına zarar veriyor diye.
 
Vatandaşın hevesi geçmiş olmalı ki, Dumanı sokağa bırakmış.
 
Bize sığındı, ben, ikinci kattaki komşumuz ve apartman görevlimiz bakıyor Dumana.
 
Sesimi taa uzaklardan tanıyor. Kızım diye seslendiğimde sırtını kamburlaştırıp, kuyruğunu dikip bir yanıma gelişi var ki…
 
Duman beni anlıyor, ben onu ne kadar anlıyorum bilemiyorum.
 
Dün akşam dostlarımla birlikteydim, geç vakit geldim eve.
 
Şu yalan dünyada yalnızlığa Duman benden daha dayanıklı. Belki de birilerinin onu umursadığını biliyor.
 
Dün akşam her zamanki gibi, Duman diye seslendim.
 
Geldi.
 
Sadakatle sırtını kamburlaştırıp bacaklarıma sürtündü.
 
Dumanı hiç kucağıma almadığımı o an fark ettim.
 
Ön kollarının altından nazikçe tutup kucağıma aldım. Tüylü yumuşacık, başını kalbime yasladı.
 
O an anladım ki, her canlının midesinden önce sevgiye ihtiyacı var.
 
Sevgi diye düşündüm, beklide bizi yaşama bağlayan tek duygu.
 
Ya o da olmasaydı, ne anlamı vardı ki uzun uzun yaşamanın.
 
Dumana sarıldım, sıcaklığını hissettim.
 
52 yıllık yaşamım gözlerimim önünden geçti, sevinçlerim, hüzünlerim ve hayal kırıklarım.
 
Çok sevdiğim annem ve babam. Onların sevdiği kadar ben onları sevebildim mi?
 
Mümkün değil.
 
Yok, artık annemim ve babamım kokusu. Babam hayattayken “niye anneni aramıyorsun” derken aslında niye beni aramıyorsun, seni özledim diyemeyen sitemini özledim.
 
Hoyratça, nasıl tüketiyoruz hayatımızı.
 
Dumanı kucağımdan indirdim.
 
Yalnızlığım ve ben apartmandan kapısından içeri girdik, tarifi imkânsız duygularla.
 
 

Etiketler: