Yasemin Başak Arel
İZMİR-SİZ EGE,,, EGE-SİZ TÜRKİYE OLMAZ!
Türkiye’nin kalkınması- gelişmesi için ekonomik düzenlemeler ve icraat planları yapıladursun, Ege’nin lokomotif Metropolü İzmir, 1960’lı yıllardan günümüze, hesapsız – plansız ve kontrolsüz şekilde negatif büyümektedir…
4,5 milyonu aşan genç ve eğitimli nüfusuna rağmen, yetişen her 10 gencin 8 i yurtdışı veya şehir dışında iş aramakta.. Ege bölgesi kıyıları genelinde öncelikli turizm ekonomisi ile kalkınma hedeflenmekte olmasına rağmen, Bodrum’dan yukarıda neredeyse İstanbul’a kadar tüm Ege kıyılarında, ne denizcilik ne diğer turizm seçeneklerinde herhangi bir gelişme değil, aksine, gerileme kaydedilmektedir.
İzmir ve çevre ilçelerinin ekonomide küçülmesi, Turizmin tüm sektörlerinde gerileme kaydetmesi, yalnızca İzmir’in sorunu şeklinde algılanabilir. Oysa bu çok büyük yanılgıdır. Egenin kalbi, Türkiye’nin batıya açılan kapısı İzmir’dir… Ve İzmir göz ardı edilerek ne Ege’nin ne Ülkemizin kalkınma hareketinden söz edilemez!
Turizm pazarlama paketlerinde, İzmir envanterinde Meryem Ana’ya ve Pamukkale’ye geçiş güzergahı olmanın dışında bir cazibe bırakılmamıştı.. Dünya üzerinde hızla gelişen Turizm Çeşitliliği, elde var olan tarihi ve tabii zenginliklerin korunması ve yüksek katma değer ile geliştirilmesi ilkesi üzerine şekillenmekteydi..
İzmir Şehir Merkezinde Konteynır Limanı’nın ve depolama sahasının Şehrin kalbinde yer alan fiziki varlığını yıllardan beri sürdürmesi, merkezin sosyal ve kültürel hayatı ile birlikte, sağlıklı şehirleşme ve Turizm alanında gelişebilmenin de önünü tıkamıştı..
Diğer en büyük kan kaybı, Tarih-Kültür Mirası değerlerin hak ettikleri değerde yaşatılmaması ve ön plana çıkarılmamış olmasıydı.. Şehrin binlerce yıllık Tarihi mirasları başında, Kadife Kale, Agora, Kemeraltı, Tarihi eser niteliğindeki diğer tüm yapıların metruk halde, estetik ve görsellikten uzak- işlevsiz bırakılması, zaman içinde çoğunun mezbeleliğe dönüşüne müsaade edilmesi, şehrin benzersiz kıymetlerinin değersiz -atıl şekilde kaderlerine terk edilmesi demekti.. İzmir Merkezi, sanat- kültür ve tarih alanında, sahip olduğu hiçbir vasfı doğru düzgün yaşatma ve cazibesini koruma çalışması yapılmamış, bilakis, tüm görselliği betonarme binalar, plansız büyüme, yol ve alt yapı yetersizliği, merkezde trafik-otopark anarşisi ve diğer görsel estetikten uzak büyümeye doğru şekillenmişti. Şehrin içinde yeşil alan olarak Kültürpark Fuar alanı ve birkaç küçük Park dışında “Ağaçlık” alan bırakılmamıştı. Beton yoğunluğu ile şehir gün geçtikçe büyüyen bir “ISIADASI” etkisinin altında ezilmekteydi.. Şehrin dünya tarihine girmiş, Balçova Termal suyu “Agamemnon” kaplıcalarından güncellenmiş teknik ve estetik tesis yatırımları ile çok daha fazla kazanım sağlanabilirdi.. Körfezde konumlanabilecek Mega Marinalar- Ege Denizi ortasında, büyük bir ekonominin yapılanması hayata geçirilebilirdi…
Bunca olumsuz yönde gelişmeye rağmen, İzmir elinde halen çok fazla kozu olan, sahip olduğu değerlerden çok fazla kaybetmemiş, yeterli ilgi ve planlama sağlanabilirse, dünya üzerinde marka değeri söz konusu olabilecek benzersiz bir şehir olma vasıflarını kaybetmiş değildir!..
İzmir denince akla gelen değerlerin başında Çeşme yer alır. Çeşme’nin İzmir’in sayfiyesi şeklinde “yazlık konutların hâkimiyetine bırakılması” kanaatindeki görüş, Vatan sevgisinden, Milli menfaatler süzgecinden geçirilmesi gerekir. Bu sorumsuz tavır “bakış açısından” ve “sağduyudan” son derece uzak bir algılama hatasıdır. “Aspendos’a sadece Antalya’ lılar gitmelidir” veya “Pamukkale yalnızca Denizlilerin çay bahçesi olmalıdır” benzeri abes bir algı hatasıdır.
Çeşme termal suları, Agamemnon gibi kısıtlı bir yeraltı su rezervi ile beslenmez. Tüm üstün vasıflarına ilave olarak beslendiği kaynağın DENİZ SUYU oluşu, hem çok daha değerli bir Termal ayrıcalıkları içermesi hem de SONSUZ deniz kaynağına sahip olması bakımından paha biçilmezdir.
1980 li yıllarda Turizm Ekonomisi dinamosu Türkiye Kalkınma planında öncelikli sektörlerden biri haline geldiği yıllarda, Devlet Planlaması ile ilk olarak İzmir’in Çeşme ilçesi Planlanmak hedeflenmişti..
Ege Bölgesi batısındaki konumu, Metropole yakınlığı, sahil bandının uzunluğu, denizinin güzelliği ve kumul sahil yapısı, koylarının çokluğu, geniş coğrafyasının bakir ve doğru planlama ile işlenebilir oluşu, kültür- tarih mirası bakımından zenginlikleri ve Termal avantajı Çeşme’yi, turizm kalkınma planlamasında ayrıcalıklı bir değer statüsüne yükseltmişti..
Ne yazıktır ki Çeşme, Devlet Planlaması ile şekillendirilmek istenen Turizm yatırımları, turistik tesisler, Zincir Oteller, Mini/ Mega Marinalar, Spor Turizmi yatırımları, Futbol Sahaları, Golf Sahaları, Üniversiteler, Sağlık tesisleri, Termal Turizm Tesisleri, Arkeolojik ve anıtsal varlıkların restorasyonları gibi türlü alt yapı ve yatırımlar projelendirilemeden “kaderine terk edilen” başka bir YİTİK DEĞER olarak kaldı. Tüm Karaburun yarımadası- Urla- Seferihisar ve Çeşme coğrafyasını kucaklayacak Turizm Planlaması hayata geçirilmeden, yalnızca Yazlık Kent olması yolunda “şuursuz” ve “plansız” büyümesine müsaade edildi…
Yapılmakta olan yeni turizm yatırımları başlığı altındaki REZİDANS projelerinin aslında daha fazla konutlaşmadan başka bir şey olmadığı, daha fazla betonlaşmaya ve her binada turizm sektöründen ve coğrafik güzelliklerimizden bir adım geriye doğru kan kaybetmekte olduğumuz anlaşılmaktadır. Ve yine de hiçbir Turizm yatırımı turizm tesisi inşa edilmemekte, turistik bir alt yapı oluşmamakta, ağaçlandırmaya ve tabiat varlıklarına önem verilmemekte, tarih mirasları korunmamakta ve hızla daha fazla YAZLIK KONUT inşa edilmektedir.
Türkiye’nin bir ilçeye bağlanan ilk otoyolu, arkasından gelecek Havalimanı ve diğer yatırımların habercisi olmuştu aslında,, maalesef ki devam etmeyen ve gerçekleştirilmeyen diğer planlamalar neticesinde, Otoyol sadece daha fazla yazlık konutlaşmanın vesilesi olmaktan öteye gitmemişti.
Günümüz Türkiye’sinde, güçlü bir ekonomi ve planlı-pozitif büyümeden konuşmamız gerekiyorsa, Çeşme-siz bir İzmir’den, İzmir’ siz bir Egeden, Ege-siz bir Türkiye kalkınmasından söz etmek mümkün değildir… Güneydoğu Anadolu GAP veya Antalya Turizm Planlaması ya da İstanbul Kanal Projesinde olduğu gibi İzmir Merkezinin ve Çeşme’nin Devlet Planlaması ile top yekûn düzenlenmesi ve yeni baştan yapılandırılması hayati önem arz eder. Ancak bu sayede, hak ettiği değerlere kavuşturulması, Dünya Turizm Sektörüne ve marka değeri ile Ülke Ekonomisine Kazandırılması kaçınılmazdır.