x
     
22.01.2016 12:16:39
Okunma: 3823
1 Yorum

Yasemin Başak Arel
Haksızlık karşısında suskunluk

 

Anayasa, devletin toprak parçası üzerinde yaşayan her bireyi eşitlik temelinde koruma altına alır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasa’nın belki de en vurucu öğesi eşitlik ilkesidir. Yasalar karşısında her birey eşittir.

 
Her insan, doğasında adalet duygusunu barındırır. Bu duygusunu yitirmiş bir insan, esasen insanlığını yitirmiştir. Anayasalar; vicdanlarındaki adalet duygusunu yitirmemiş geniş insan kitlelerinin güçlülere, ezenlere başkaldırıları sonucunda ortaya çıkmış kurallar bütünü olup, ezenlerin ezilenlere bahşettikleri haklar değildir. Dolayısıyla; çok kanlı mücadeleler sonucunda insanlığın kazanımı olan bu evrensel kurallar bütünü tarihten emanet alınan bir mirastır ve insanlık bu evrensel değerlere sımsıkı sarılmalıdır. Bu tarihsel mirası korumak, insanlığın gelecek kuşaklara olan borcudur.
 
Yasalar karşısında herkes eşittir. İnsanlar öncelikle bunu bilinçlerine kazımalıdır. Yasaların din, dil, ırk, sınıf vs hiçbir fark gözetmeksizin herkes için aynı sonuçlar içerdiğini her birey özümsemelidir. Bunu benimseyememiş insanlar kendi benliklerinden uzaklaşmışlardır. İnsanlar; vicdanlarının bir köşesinde yer alan adalet duygusunu asla yitirmemeliler. Haksızlık karşısında tepkisiz olmamalılar, vicdanlarından yükselen çığlığı içlerinde bastırmak yerine diliyle haykırmayı şiar edinmeliler. Vicdanlarının sesine rağmen dilleri susanlara Hz. Muhammed “haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” demektedir. Haksızlığa susmamalı, en önemlisi de hukuksuzdan korkmamalı!En önemli toplumsal hastalıklardan birisidir, güçten, güçlüden korkmak.Anayasaların eşitlik ilkesine rağmen korkarız güçlülerden.Yasaların hep güçlülerden yana olduğunu zannederiz ve korkarız.hep bu korkudur aslında adaletsizliklerin, hukuksuzlukların asıl sebebi.İnsanlar korktukça, sessiz, tepkisiz kaldıkça, güçlüler kendi hukukunu yaratacaktır.
 
Yapılan haksızlığa susmak suçun bir parçası..Suskunluğumuz bilindiği için haksızlık yapılıyor.Haksızlık yapan eğer susulmayacağını bilse idi bu haksızlığa cüret edebilir miydi?Eğer ki susuyorsak; haksızlık yapanın arkasından konuşmaya, mahkemelere, yargıçlara, dil uzatmaya hakkımız da olamaz.
 
Zengin biri geliyor, hiçbir gerekçesi yokken, keyfince bir başkasını vuruyor! 

 “ama şimdi bu adam çok zengin” diye savunma yapılabilir mi?
 
Bir suçun savunması için suç işleyen kimsenin kişisel serveti bahane gösterilebilir mi? Ya da makamı? Kanun, Konumu veya yetkisi ile, güçlü bir kişinin diğerlerine “haksızlık” yapabilmesine izin verir mi?
 
Aynı prensiple, zengin ve güçlü kimselerin, yetki sahiplerinin, varlıklarını herhangi bir konuda kötüye kullanmaları, yasak olanda, suç diye tanımlananda ısrarcı olmaları da kabul edilemez!
 
İmar ve çevre kanunları, kişilerin etiketlerine veya banka hesap cüzdanlarına göre dizayn edilmemiştir. Çevre, doğa insanlığın ortak değeri olup, bütün insanlık çevreyi, doğayı korumak zorunda, gelecek nesillere en temiz şekilde teslim etmek zorundadır. Çevrenin korunması uluslar arası antlaşmalar ve Anayasalarla güvence altına alınmış ve bireylere ödev olarak yüklenmiştir.
 
Çevre mevzuatı da; diğer insani değerlerin korunmasını esas alan mevzuat gibi; fakir-zengin- güçlü zayıf ayrımı yapmaksızın tüm bireylere eşit uygulanmak zorundadır.
 
Herkesin bileceği, anlayacağı şekilde göz önünde, imar suçu işleyen bir kimsenin, o kişi çok zengin! O nedenle yapabilir şeklinde savunulması akıl dışıdır.
 
Bu savunma içerik itibariyle; o kişinin istediği zaman istediği yerde adam vurma hakkı, çalma hakkı, tecavüz etme hakkı, gasp hakkını da ihtiva eden bir anlam taşımaktadır.
 
Ne yapabiliriz ki? Adam çok güçlü(!) demek de savunma değildir.
 
Bir suçu bilmek ve o suça kayıtsız kalmak, aslında suçun bir parçası olmaktır.
 
Diyebilirsiniz ki, çok uğraştık! Adalet aradık, fakat başarılı olamadık! Bu asla haksızlığa suskun kalmanın bir bahanesi olmamalıdır. Daha fazla mücadele etmeli, mücadeleden yılmamalıdır.kendi enerjimizi yitirmiş isek genç kuşakları bu mücadeleye yönlendirmeli ama asla bu bayrağı yere indirmemelidir.
 
Yaşadığımız çevreyi, toplumumuzu, ülkemizi ilgilendiren her sorun, bireyler olarak her birimizin de sorunudur.
 
Tüm hataları düzeltin, her suçu tespit edin, toplum veya çevre polisliğine soyunun demiyoruz. Peygamber efendimizin dediği gibi; “haksızlığı elinizle düzeltin, yapamıyorsanız dilinizle söyleyin, onu da yapamıyorsanız kalbinizle buğzedin”.Ama asla haksızlığı meşru görmeyin, vicdanlarınızı rahatlatmak için bahanelere sığınmayın.
 
ATATÜRK, Türkiye Cumhuriyetini, Vatan topraklarını, istikbalini, herhangi bir gruba, kişiye veya makama teslim etmemişti. Türk Gençliği’nin, her bir karışı kanla kazanılmış Vatan topraklarının Kutsallığına sahip çıkması, omuzlarındaki sorumluluğun şuuruna varması gerekmektedir. Bu yolculuk uzun meşakkatli, onurlu bir VAROLMA sürecidir ve her Türk Genci, ülkemizi, toplumu ve tabiatımızı ilgilendiren her yanlıştan, adil hukuk düzeni çerçevesinde, şahsına vazife çıkarmalıdır.  
 
 
 
 

Etiketler:

Misafir - 26.01.2016 21:03:47

  • Mehtap Wood
  • Sayın Başak Arel, son günlerde okuduğum en güzel yazıyı kaleme almışsınız, kaleminize sağlık.Bu yazı bütün yetkili kurumlarda makam odalarına asılmalı ve güce tapan, üzerine ölü toprağı serpilmiş vatandaşlarımıza hergün okutulmalı. Haksızlık karşısında susanlar, korkanlar, sinenler en az haksızlığı yapanlar kadar suçludur. BÖYLE GELMİŞ, BÖYLE GİTMEMELİDİR. Bu alaturka düzen ancak üçüncü dünya ülkelerine yakışır. Ne yazık ki ülkemizin en batılı geçinen yeri Çeşme'de bile eşkıyaların karşısında sus pus olmuş OKUMUŞ YAZMIŞ bir kitle var, bu da eşkıyanın ekmeğine yağ sürmekte ve mikrobun hızla yayılmasına sebep olmaktadır.
  • Yazarın Diğer Yazıları