x
     

Sorumluluğumuz gereği,

29 Ağustos 2018 Çarşamba , 21:19
Okunma: 2721
0 Yorum

İtirazımızı sizlerle paylaşıyorum!

 

"Sevilen, takdir edilen, itibarlı, farklı konumda bir gazeteci" tarafından manevi tazminat davasını kaybettiğimizi sizlerle paylaşmıştık,
 
Tazminat parasını da yatırdığımızı sizlerle paylaşmıştık,
 
Bugün verilen karara karşı itirazımı yapmak üzere adliyeye gittim,
 
Adliye varmak üzereyken, gazeteci Ufuk Türkyılmaz aradı,
 
“Nivent 810 TL yatırmamız lazımmış”
 
İtiraz etmek için de para mı alınıyor?
 
“Ne yazık ki öyleymiş” dedi.
 
Evet yıllardır, mahkeme kapılarında helak olduk,
 
Yüzlerce sayfa evrak teslim ettik,
 
Mahkemeyi kaybettik,
 
Bugün yine bir klasör dosya sundum,
 
Plan notları, tarım görüşleri, yazdığım yazılar vs,
 
Umut ediyorum ki, karar bozulacak!
 
Bugüne kadar tüm yaptığımız suç duyurularını, itirazlarımızı hep sizlerle paylaştık, 
 
İtirazımı da sizlerle paylaşıyorum,
 

İCRANIN GERİYE BIRAKILMASI

TALEPLİDİR

 

İzmir Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesi Başkanlığı’na

Gönderilmek Üzere

İzmir 6.Asliye Hukuk Mahkemesi’ne

 

Dosya No        : 2016/185 Esas – 2018/310 Karar

 

İstinaf Yoluna Başvuran

(Davalı)                      :Nivent Kurtuluş

Davacı                                    :Erol Yaraş

Vekili                          :Av. Rabia Meryem Kocabaş

                                    

 

Konu                          :İzmir 6.Asliye Hukuk Mahkemesinin,  07.06.2018tarih ve2016/185 Esas – 2018/310 Karar sayılı kararına ilişkin istinaf başvurusunun kabulü ile kararın kaldırılmasına, davanın reddine, kararın icrasının istinaf incelemesi sonuna kadar ertelenmesine karar verilmesi taleplerinden ibarettir.

 

Tebliğ Tarihi              : 20.07.2018

 

I-Olaylar                    :

 

Davacı, eşinin maliki olduğu İzmir ili, Narlıdere ilçesi, 9 pafta,182 parselde bulunan bir çiftlik çevresindetavla ve at gezi alanı yaparak ailelerin çocuklarıyla birlikte vakit geçireceği, gelenlere doğa ve hayvan sevgisini aşılayan bir yer yapma düşüncesi ile harekete geçtiğini ve idari kurumlara başvurduğunu ve ilgili yerlerden bu konuda ruhsat ve izin alındığını, internet gazetesi imtiyaz sahibi olan davalıların hem bu gazetede yaptıkları haberlerin hem dekendi köşe yazılarında şahsen yazdıklarının gerçekle ilgisi olmadığından, saygınlık ve itibarının zarar gördüğünü belirterek 50.000,00.-TL manevi tazminata hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

 

II-Yerel Mahkeme Kararının Özeti:

 

Yerel Mahkeme, “Tüm dosya kapsamına göre, davalıların yayınları hakkında Mahkemece Narlıdere Belediyesi İmar ve Şehircilik Müdürlüğüne, İzmır Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğüne, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığıİmar Denetim Şube Müdürlüğüneyazılar yazılmış, gelen cevabi yazılardan dava konusu gayrimenkulde imara aykırılık bulunmadığının bildirildiği görülmüştür. Davacı tanıkları mahkemece dinlenmiştir. Resmikurumlardan gelen yazı cevaplarına rağmen davalılar iddialarını mahkemede de sürdürmüşlerdir. Tarafların ekonomik sosyal durumları, eylemin ağırlığı, davalıların tüm duruşmalarda iddialarını sürdürdükleri göz önüne alınarak davacının davasının kısmen kabul kısmen reddine” karar vermiştir.

 

III-İstinaf Yoluna Başvuru Nedenleri:

 

1-Davacı, tarafımca yapılan haberler nedeni ile kişilik haklarına saldırıldığı iddiasıyla dava açmıştır. Yerel mahkeme, haberin gerçek olup olmadığını, ilgili gördüğü kurumlardan sormak suretiyle araştırma yoluna gitmiş ve gelen yazı cevaplarını yeterli görerek, haberin gerçek olmadığına kanaat getirmiş ve aleyhime tazminata hükmetmiştir. Sadece ilgili kurumlarla yazışma yapılarak sayın mahkemenin hüküm kurması yanlış olmuştur. Şöyle ki;

 

 

 

 

-Yerel mahkeme davacının kişilik haklarına ne şekilde saldırıldığını açıklamamıştır:

 

-Yerel mahkeme, karar gerekçesini, Resmi kurumlardan gelen yazı cevaplarına rağmen davalılar iddialarını mahkemede de sürdürmüşlerdir. Tarafların ekonomik sosyal durumları, eylemin ağırlığı, davalıların tüm duruşmalarda iddialarını sürdürdükleri göz önüne alınarak” şeklinde açıklamıştır.  Sayın mahkemenin kararından da yapılan haberlerin doğru olup olmadığının araştırılmadığı ve hukuka aykırı karar verildiği açıkça görülmektedir. Her ne kadar davanın konusu yazılarıma konu gayrimenkuldeki imara aykırılıklar olmasa da, Yerel mahkeme davacıların şahsı ile ilgili olmayan tamamen kamu yararını gözeterek  yazmış olduğum yazıda bahsi geçen çiftlikte yazdıklarımın doğru olup olmadığını açıkça görüp, tespit edebileceği keşif taleplerimi de ısrarla reddetmiştir. Yaptığım haberlerin konusu zaten kurumların çelişkili ve gerçeği yansıtmayan yaklaşım ve eylemleri iken bu kurumlardan gelen yazı cevapları ile yetinilerek yerel mahkemenin haberlerin doğru olmadığına kanaat getirmesi isabetli değildir.

 

-Dava konusu haberlerle davacının kişilik haklarına ne şekilde saldırmış olduğum da tartışılmamıştır. Yerel mahkemenin “tüm duruşmalarda iddialarını sürdürdükleri göz önüne alınarak” açıklaması ile tazminata hükmetmesi usul ve yasaya aykırıdır.

 

“Haber verme ve eleştirme hakkının kabulü için, açıklama veya eleştiriye konu olan haberin, gerçek ve güncel olması, açıklanmasında kamu ilgi ve yararının bulunması, açıklanış şekliyle konusu arasında düşünsel bir bağ bulunması gerekir. Haberde veya yazıda adı geçenler hakkında, küçültücü sözler kullanılmamalıdır. Bu öğelerden birisinin dahi bulunmaması halinde haber verme ve eleştiri hakkından söz edilemeyecek, eylem hukuka aykırı olacaktır.” (CGK., 24.2.1998, 1997/4-386 E., 1998/52 K.)

 

Habere konu ettiğim eylemler esasen kurumları ilgilendirmektedir. Haber ve yazılarım gerçektir, belgeye dayanmaktadır. Haber konusu ettiğim eylemler günceldir. Haber ve yazılarımda kişiler hakkında kesinlikle küçültücü sözler kullanılmamıştır. Yerel mahkeme de buna dair bir emsale dahi değinememiştir. Durum böyle iken yaptığım haber ve yazdığım yazıların davacının kişilik haklarına nasıl olup da saldırı oluşturduğu anlaşılamamıştır.

 

-Anayasal koruma altındaki basın özgürlüğü AHİM kararlarına konu olmuştur;“Basının, ‘başkalarının itibarlarını korumak’ gibi çizilmiş sınırları aşmaması gerekmekle birlikte, kamunun menfaatinin bulunduğu diğer alanlarda olduğu gibi, siyasi meselelerde de haber ve fikirleri iletmek, yine basına düşen bir görevdir. Sadece basının bu tür haber ve fikirleri iletme görevi yoktur; halkın da bunları edinme hakkı da vardır.” (Sunday Times v. Birleşik Krallık, parag. 30, başvuru no: 6538/74, 26.04.1979)

 

Yargıtay da meseleye bu çerçeveden bakmıştır:

 

“TRT'de yayınlanan “Kozmik Oda” isimli canlı yayın programında davalı ... tarafından sarfedilen ‘Ultra ırkçı Behiç Kılıç’ şeklindeki ifadelerin olgusal bir temele dayandığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte davacı ...'ın birçok köşe yazısında davalı ...'u kasteder nitelikte yazılar yazdığı dosya kapsamı ile sabittir. Bu durumda davalı ... tarafından canlı söylenen sözlerin davacının kişilik haklarına saldırı oluşturmadığının kabulü gerekmektedir.”(YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2017/4-1734 K. 2018/668 T. 4.4.2018)

 

“Davacı dava dilekçesinde, 11/01/2011 tarihli Star Gazetesi'nde "Üniversite Olaylarının Perde Arkası Notları TKP'den Çıktı" başlığı ile yayımlanan haberde kişilik haklarının ihlal edilmesi sebebiyle manevi zararının davalılardan müştereken ve müteselsilen tazminini istemiştir. … Dava konusu haber ve davalılar tarafından sunulan deliller bir bütün olarak değerlendirildiğinde; haberin görünür gerçeğe uygun olduğu, özle biçim arasındaki dengenin korunduğu ve davacının kişilik haklarına saldırı oluşturmadığı sonucuna varılmaktadır. Yerel mahkemece, açıklanan yönler gözetilerek, istemin tümden reddedilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçeyle, davalıların manevi tazminatla sorumlu tutulmuş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir...” (YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2017/4-1360 K. 2017/1092 T. 7.6.2017)

 

“Mahkemece "... köşe yazarı olan tarafların 15/04/2009 tarihinde katıldıkları ... isimli programda fikirlerini açıkladıkları, bu programdaki konuşmalarından dolayı davalının köşesinde 14/05/2010 tarihli ‘Kim hain, kim ajan’ başlıklı yazıyı yayınladığı, bu yazıda davacının ‘gazetecilik yapıyorum’ sözüne karşılık, ‘Bu senin yaptığın gazetecilik değil, sen bunları ancak istihbarat örgütleri ile yakın çalışma yaptığın için bilebilirsin. Bu yaptığın ajanlık, sen ajansın.’ şeklide ifadeler kullandığı, tartışmanın bu seyrine göre ve kullanılan ifadelere göre davacının kişilik haklarının ihlal edildiği iddiasının doğruluğunun kabulünün mümkün olmadığı, kaldı ki taraflar arasında siyasi konularda süre gelen tartışmaların devamı olarak ifade edilen bu sözlerin basın ve fikir özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, aksinin kabulü halinde, gerek basın alanında gerek edebi alanda yazar çizerlerin bu tür tartışmalara girmelerinin sınırlandırılacağı, dolayısıyla basın ve fikir özgürlüğünün yasal olmayacak şekilde kısıtlanacağı sonuç ve kanaatine varıldığından…davaya konu haber bir bütün olarak değerlendirildiğinde, basın özgürlüğü sınırları içerisinde olduğu ve davacının kişilik haklarına saldırı oluşturmadığı kabul edilerek davanın reddine karar verilmesi isabetlidir.” (YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ E. 2016/17057 K. 2017/214 T. 16.1.2017)

 

Yasal düzenlemeler, AİHM kararları ve Yargıtay kararları basın özgürlüğünün sınırlarını bu kadar geniş şekilde çizmiş iken yerel mahkemenin, zaten haberlerin esas konusu olan idarenin verdiği cevaplarla yetinerek davacının kişilik haklarına saldırdığım gibi bir sonuca ulaşması son derece isabetsizdir.

 

2-Yerel Mahkemen meseleye “Basın Özgürlüğü” çerçevesinden yaklaşması gerekirken bunu yapmamıştır:

 

“Basın özgürlüğü, Anayasa'nın 28. maddesiyle 5187 Sayılı Basın Kanunu'nun 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu sebeple ayrı bir konumu bulunmaktadır.

 

Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.Ne var ki basınözgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasa'nın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu'nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.

 

Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.

 

İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi 10. maddesi bakımından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yerleşik içtihatlarıyla oluşturulan ilkelerden biri de ifade özgürlüğüne ilişkindir. Buna göre; ifade özgürlüğü, demokratik bir toplumun esaslı temellerinden birini ve toplumun ilerlemesi ve her bir bireyin gelişimi için temel koşullardan birini oluşturur. İfade özgürlüğü sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız görülen veya ilgilenmeye değmez bulunan ‘haber’ ve ‘düşünceler’ için değil, aynı zamanda aleyhte olan, çarpıcı gelen ve rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır. Sözleşmenin 10. maddesinde belirtildiği üzere bu özgürlüğün istisnaları vardır; ancak bu istisnalar dar yorumlanmalı ve bir kısıtlama ihtiyacının bulunduğu inandırıcı bir şekilde ortaya konmalıdır (Prof.Dr.Osman Doğru-Dr.Atilla Nalbant; İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi Açıklama ve Önemli Kararlar, Cilt:2, s.365, Nilsen ve Johnsen [BD] 43). İfade özgürlüğü ayrıca herkesin, demokratik bir toplumun özünde yer alan görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahip olması anlamına gelmektedir.Dava konusu olan ve tazminat hükmüne esas teşkil eden yazı eleştiri niteliğinde olup, davacıya yönelik herhangi bir küçültücü veya hakaret niteliğinde ifadeye yer verilmediği, yayının konusu ile kullanılan sözler arasında düşünsel bağlılık anlamında öz ile biçim arasındaki dengenin korunduğu, davacının kişilik haklarına saldırının bulunmadığı anlaşılmaktadır.Mahkemece belirtilen hususlar gözetilerek istemin tümden reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçe ile davalının manevi tazminatla sorumlu tutulması doğru görülmemiş ve kararın bozulması gerekmiştir.” (YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ E. 2016/4489 K. 2018/727 T. 8.2.2018)

 

2-Dava konusu yazılar incelendiğinde, davacı Erol Yaraş ve eşine dair tek bir kelime dahi hakaret içerikli veya iftira nitelikli bir ifademin olmadığı görülecektir. Yazdığım tüm yazılarda, bir tek yorum yoktur, tüm yazılarım belgeler üzerinden yazılmış yazılardır. Kurumların eylemleri haberlerimin yegane hedefidir. Dava konusu haber ve yazılara ilgili kurumlar sessiz kalırken, yazılar kendisini doğrudan hedef almadığı halde bunların “yalan olduğu” iddiasıyla yalnızca davacının ortaya çıkmış olması da dikkat çekicidir.

 

Kaleme aldığım yazılarım Anayasal ve İnsan Hakları Sözleşmesi ile tanınan haklar ile korunmaktadır.

 

“Basın özgürlüğü; bir yönüyle halkı ilgilendiren haber ve görüşleri iletme özgürlüğüdür; diğer yönüyle de, halkın bu bilgi ve görüşleri alma hakkıdır. Mahkeme'ye göre basın ancak bu şekilde, kamuoyunun bilgi edinme hakkı bakımından yaşamsal önemi bulunan “halkın gözcülüğü” ya da “bekçisi” görevi yapabilir. Basın özgürlüğü söz konusu olduğunda, ulusal makamlara tanınan takdir yetkisi demokratik bir toplumun yararı dikkate alınarak sınırlandırılır.( ÉdıtıonsPlon V. Fransa, Başvuru No:58148/00, 44; BladetTromsøAndStensaas V. Norveç, Başvuru No:21980/93, 59 ).

 

2.1-Örneğin;Tarım İl Müdür Yardımcısı Musa Bakan imzalı yazıda,habere konu yer "Çiftlik ve Köy Evi" olarak belirtilmiştir. Yazıda 5403 sayılı Kanunun 3. Maddesinin(k)bendine atıfta bulunulmuş, “Tarımsal amaçlı yapılar” tanımlanmıştır. Tarım İl Müdürlüğü yazısından, kesin olarak,“Bağ evi ve Çiftlik” için izin alındığı ortadadır. Haber konusu yerde ise“otel restoran” işletilmektedir. Narlıdere Belediye Başkanlığı tarafından verilen işyeri Açma Ruhsatı incelendiğinde ise plan notuna aykırı olarak At Biniciliği ve Hotel Restoran olarak tarım alanında ruhsat verildiği görülmektedir. Bu çelişkinin elbette haber değeri vardır ve haber konusu edilmiştir.

 

2.2-Bir başka örnekte, İzmir Valiliğinin, 11609830-252.02.02.-E28321 Sayılı, İzmir önceki Valisi Mustafa Toprak tarafından imza altına alınan belgede, haber konusu yer için“(tavla yapısı) atların olumsuz hava şartlarında tavanın sökülüp takılır olması ...”şeklinde bir açıklama mevcut iken, atların barındığı yer sökülür takılır değildir. Bu alanların tamamı beton dökülerek elde edilmiş alandır. Cevap dilekçesi ekinde sunulan fotoğraflar dosyada mevcuttur ve bu fotoğraflardan resmi yazılardaki çelişkiler açıkça görülmektedir. Dosyaya sunduğum ve at barınaklarının olduğu fotoğraflar incelediğinde bu alanların açılır kapanır olmadığı açıkça görülmektedir. Böyle bir çelişkinin hem de resmi makamlarca açıklanmasını beklemek bir vatandaşlık görevi ve bunu haber yapmak da bir habercinin görevidir.

 

2.3-Tarımsal arazilere inşa edilecek yapı ile ilgili düzenleme imar mevzuatında açık bir şekilde belirtilmiştir. Buna göre,

 

-İnşaat alanı katsayısı yüzde beşi geçmemelidir.

-Yapı inşaat alanları toplamda kesinlikle 250 m2'yi geçmemelidir.

-Saçak seviyelerinin tabii zeminden yüksekliği 6.50 m'yi ve 2 katı aşmamalıdır.

-Yol ve parselin sınırlarına 5 metreden fazla yakınlaşmamak koşulu ile ev inşaatına izin verilir.

 

Habere konu yerde ise binlerce metrekare inşaat yapılmıştır.

 

Davacı haber konusu yerde ağaç kesilmediğini iddia etmektedir. Cevap dilekçesi ile EK (2) ve EK (3) numaraları ile yerel mahkemeye sunduğum fotoğrafları, dava konusu haberimin içinde de yayınladım. 2012 ve 2015 yıllarına ait fotoğraflar yan yana koyulduğunda ağaçların nasıl eksildiği görülmektedir. Tarım İlMüdürlüğüise verdiği yazıda ruhsat konusundan kendisinin yetkili olmadığını belirtip son cümlede“... meri mevzuatımızda meyve ağaçlarının kesiminikısıtlayıcıbir hükümbulunmamaktadır” demektedir. Dava dosyasına sunduğum fotoğraf incelendiğinde, kesilmiş ağaçlar görülecektir. Kesinlikle yalan haber yapmadım. Mandalina ağaçlarının kesimi için kısıtlayıcı hüküm bulunmadığını içeren Tarım İl Müdürlüğü yazısını da haberimin içinekoydum. Sadece bu bile yanlı ve taraflı haber yapmadığımı, kişileri değil kurumları habere konu ettiğimikanıtlayan bir delildir.Yazdığım yazılar incelendiğinde, sonunda belge ve fotoğraf olmadan yazıyazmadığım görülecektir.

 

3-Davacının aynı iddiayla yaptığı şikâyete ilişkin İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı2016/44440 Soruşturma ve 2017/9616 Karar nolu kararı ile kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Yerel mahkeme bu husus ile de ilgilenmemiştir. Davacının kişilik haklarına saldırım söz konusu ise hakkımda bir ceza davası açılması gerekirdi oysa Cumhuriyet Başsavcılığı aksi kanaattedir.

 

4- Sonuç olarak; Yukarıda açıkladığım ve dilekçemin ekinde sunduğum,davacıların mülkiyetindeki ilgili gayrimenkulde yapılan kanuna aykırılıkları ilgili kurumlar ile yapmış olduğum ve dilekçemin ekinde sunduğum yazışmalarla tespit ettim. Gayrimenkuldeki bu kanuna aykırılıkları, hiçbir fazladan bilgi, ekstra yorum ,sahibi olan davacılara yönelik kişisel bir söz veya hakaret katmaksızın tamamen kamu yararı gözeterek yine d yazdım. Yazılan yazılarımda bahsi geçen gayrimenkul halen kanuna aykırı olarak faaliyet göstermekte, kanuna aykırı olarak gayrimenkulü inşa eden davacılar bu kanunsuz yapı sayesinde haksız kazanç elde etmekte iken, bu kanunsuzluğu tamamen meslek kuralları içersinde kamu ile paylaşan şahsımın yerel mahkemece davacılara tazminat ödemesine hükmedilmesi hukuku ve vicdanları yaralamaktadır.

 

SONUÇ ve İSTEK     : Açıklanan nedenlerle,gerekli inceleme yapılmaksızın,hukuka aykırı olarak alınan  İzmir 6.Asliye Hukuk Mahkemesinin,  07.06.2018 tarih ve2016/185 Esas – 2018/310 Karar sayılı kararına ilişkin başvurumun yukarıda yazdığım ve/veya sayın yüksek mahkemece tespit edilecek hususlarla kabulü ile bozulmasına, haksız davanın reddine,kararın icrasının istinaf incelemesi sonuna kadar ertelenmesine karar verilmesini arz ve talep ederim. 26.08.2018

 

İstinaf Yoluna Başvuran

Davalı

    Nivent Kurtuluş

 

EKLER;

Dava konusu taşınmaza ilişkin yasa ve yönetmeliğe uygun olmayan tüm detaylar

Tarım Görüşü

Plan Notları

Anayasa Mahkemesi Genel Kurul Kararı

Başkanı Olduğum Temiz İzmir Derneği Tüzüğü

Temiz İzmir Derneği Yayın Organı Gaze-temiz.com haberleri

Açılış resimleri,250 metrekare inşaat alanına yapılan tesis resmi 


Kaynak: