x
     
19.01.2017 01:07:44
Okunma: 3642
1 Yorum

Mehmet Erdül
EGEMENLİK KİMİNDİR?

 

Bulaşmayayım diye uzun süredir direniyorum. Olur ya. Yazdıklarımızı suç kapsamına sokmaya çıkanlar olur korkusu da var hani yalan söylemeyeyim şimdi.
 
Yerel Yönetimlerin yaptığı yasa dışı iş ve işlemler hakkında,”Soru sormanın” bile mahkeme kararları ile yayın yasağı kapsamına alınarak, yasaklandığı günleri yaşıyor Türkiye.
 
Meclis’te anayasa değişikliği ile ilgili oylamalar yapılırken İÇTÜZÜK ve ANAYASA’ya aykırı olarak GİZLİ OY gerekenlerin AÇIKOY kullandığını görünce yasaklar getirilmeden yazayım dedim.
 
YÜRÜRLÜKTE OLAN VE MECLİSTEKİ MİLLETVEKİLLERİNİN SADIK KALACAKLARINA NAMUSLARI ÜZERİNE ANT İÇTİKLERİ GÜNÜMÜZ ANAYASASININ BİR MADDESİ ŞÖYLE:

"Madde 4- Anayasanın 1'inci maddesindeki devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2'nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3'üncü maddesindeki hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez."
 
YİNE O ANAYASA
 
“MADDE 6. – Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.
 
Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.
 
Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.” DİYOR…
 
1961 Anayasa’sının 4.üncü maddesi aynen şöyleydi:
 
"Egemenlik kayıtsız şartsız Türk Milleti'nindir. Egemenliğin kullanılması, hiçbir suretle belli bir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ, kaynağını Anayasa'dan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz."
 
Türkiye'de 12 Eylül 1980 sabahı beş general, ülke yönetimine el koydu. Yıllar sonra, Ankara Adliyesi 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen 12 Eylül Davası'nda karar 18 Haziran 2014 tarihinde çıktı.
 
Kararda, Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Kenan Evren ile eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Tahsin Şahinkaya hakkında müebbet hapis cezası verildi. Ayrıca Evren ve Şahinkaya'nın askeri rütbelerin de sökülmesine karar verildi.
 
Evren ve Şahinkaya'nın 21 Aralık 1979'da dönemin Başbakanı'na verdikleri muhtırayla Anayasa'yı ve TBMM'yi ortadan kaldırmaya ve görevini yapmasını engellemeye teşebbüs suçunu işledikleri, 12 Eylül 1980'de de cebren Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nı tağyir, tebdil veya ilgaya ve bu kanun ile teşekkül eden TBMM'yi ıskat ve cebren men suçunu işledikleri gerekçesiyle eylemlerine uyan 765 sayılı TCK'nın 146/1. maddesi gereğince "ağırlaştırılmış müebbet" hapis cezasına çarptırılmıştı.
 
Dar anlamda Cumhuriyet Hükümet biçimini ifade ediyor. En yalın biçimde monarşinin karşıtı olarak tanımlanıyor. Devlet başkanı ve devletin diğer organlarının seçimle ve belli süreler için göreve geldiği hükümet şeklidir Cumhuriyet. Geniş anlamda değerlendirme yapıldığında ise cumhuriyet,  devlet şeklini ifade eder.
 
Devlet şekillerinin sınıflanmasında önemli bir kıstas da egemenliğin kime ait olduğudur.
 
Bu açıdan bakıldığında geniş anlamda cumhuriyet, egemenliğin bir kişi ya da zümreye değil toplumun tümüne ait olduğu modeli ifade eder.
 
Geniş anlamda cumhuriyet tanımı cumhuriyet ve demokrasiyi özdeşleştirmektedir.
 
Oysa Sosyalist rejimlerde olduğu gibi, demokrasisiz cumhuriyetler ve İngiltere, Japonya ‘da olduğu gibi sınırlı monarşi şeklinde demokrasiler de vardır.
 
“Türkiye devletinin şekli hükümeti cumhuriyettir” maddesiyle ile cumhuriyet, Türk anayasa hukukuna girmiştir.
 
Ansiklopedik bilgi olarak Cumhuriyet, “Halkın hâkimiyeti doğrudan ya da seçtiği temsilciler aracılığıyla kullandığı devlet şekli” olarak tanımlanmaktadır.
 
1961 Anayasasının birinci maddesinde, ”Türkiye devleti bir cumhuriyettir.” denilirken Madde gerekçesi: “Bu madde Türkiye Cumhuriyeti adında bir devletin kuruluşunu, bu devletin hükümetinin her türlü saltanat, şahıs ve zümre hâkimiyeti şekillerini reddeden, demokratik bir devlet olduğunu” şeklinde açıklanmaktadır.
 
1961 Anayasası’nın 1. maddesi, “Devlet şeklinin Cumhuriyet olduğunu”, 9. maddesi ise ”bu hükmün değiştirilemez” olduğunu karar altına almıştı.
 
1982 Anayasa taslağını hazırlayan Danışma Meclisi anayasa komisyonu gerekçesinde Cumhuriyeti dar anlamda tanımlamıştı. 
 
Devlet başkanının veraset yoluyla değil, milletçe veya milletin temsilcisi TBMM’ince seçilerek makamına geleceği açıklanmıştı.
 
Bu nedenle 1960 ve 1980 müdahalelerinden sonra kurulan askeri rejimler döneminde, askeri liderler kendilerini Cumhurbaşkanı olarak değil, Devlet Başkanı olarak isimlendirdiler.
 
Bu anayasa değişiklikleri ile demokrasinin temelini oluşturan adalet sistemi vesayet altına alınmaya çalışılıyor. İktidara bağımlı bir yargı sistemi oluşturacak yapılaşmaya olanak hazırlanıyor.
 
Kuvvetler ayrılığı ilkesi yok edilmeye çalışılıyor. Çoğulcu demokratik rejim yerine, çokluk demokrasisinin kapıları aralanıyor.
 
Yıllardır bu ülkede "Parlamenter Demokrasi" adlı, olmayan bir sistemden söz edilmektedir. Demokrasi, demokrasidir. Parlamenter Demokrasi diye bir şey yoktur.     

Parlamenter Rejim, Meclis Hükümeti Rejimi, Başkanlık rejimi; Temsili Rejim gibi bir yönetim şeklidir. Parlamenter Sistem, bir demokrasi şekli değil, demokrasinin uygulanma biçimidir.

İşte bu sistemde yani Parlamenter Rejim, Parlamenter Sistem adı verilen sistemde, “Yürütme” görevi Bakanlar kurulu ve Cumhurbaşkanı tarafından olmak üzere iki başlı biçimde kullanılır.

Hukuk devleti ilkesini kabul etmeyen bir sistem, çağdaş demokrasi olarak nitelendirilemez. Bu sisteme ayak uydurup, parlamentoda halkı temsil ettiğini söyleyenler de demokrat falan değildir.

“Egemenlik Kayıtsız şartsız milletindir” ilkesi günümüz uygulamalarında “Egemenlik kayıtsız şartsız genel Başkanındır” şekline dönüşmüştür.

Şimdi gelecek için “Egemenlik kayıtsız şartsız Başkanındır” şeklini alacak bir zemin hazırlanmaktadır.

Darbeye teşebbüs suçu, 5237 sayılı TCK’nın “Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar” başlıklı beşinci bölümünde çeşitli maddeler halinde düzenlenmiştir.

Bu nitelikteki fiiller ile 5237 sayılı TCK’nın üç temel maddesi ihlal edilebilir: TCK md.309 Anayasayı İhlal Suçu, TCK md.311 Yasama Organına Karşı Suç, TCK md. 312 Hükümete Karşı Suç.

Türkiye Cumhuriyeti anayasası yasama, yürütme ve yargı organlarından oluşan bir kuvvetler ayrılığı sistemine sahiptir.

Kuvvetler ayrılığı sisteminin yanı sıra devletin niteliği, işleyiş biçimi, yapılanması, temel hak ve özgürlüklerden oluşan bir anayasal düzen mevcuttur.

Bu nedenle, anayasayı ihlal suçu TCK md. 309’da “anayasal düzene karşı suçlar” başlığı altında düzenlenmiştir.

Anayasal düzenin ortadan kaldırılmaya, bu düzen yerine başka bir düzen getirilmeye çalışılması veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs edilmesi halinde fail TCK 309. madde hükümleri gereği cezalandırılır.

TCK md. 309/2ye göre de, Anayasayı İhlal Suçu ile birlikte başka suçların işlenmesi halinde fail işlediği diğer suçlar nedeniyle ayrıca cezalandırılır.

Türkiye’de yasama organı, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)’dir.

TBMM’nin birçok görevi olmasına rağmen en temel görevi kanun yapmak, değiştirmek ve yürürlükten kaldırmaktır.

TBMM’nin bu fonksiyonunun ortadan kaldırılmaya çalışılması veya görevlerini kısmen veya tamamen yapmasını engellemeye teşebbüs edilmesi halinde, fail hakkında TCK md. 311 hükümleri uygulanacaktır.

Darbeye teşebbüs suçunun cezası, TCK md. 309, md. 311 ve md. 312 ‘ye göre ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıdır.

Failler, işledikleri fiiller nedeniyle her üç maddeyi ihlal etse dahi TCK md. 309 düzenlenen “anayasayı ihlal suçu” nedeniyle cezalandırılmalıdır.

Örneğin, 15 Temmuz 2016 tarihli darbe teşebbüsü suçu nedeniyle hem hükümete karşı suç (TCK md. 312) hem de yasama organına karşı suç (TCK md. 311) işlenmesine rağmen, faillerin sadece anayasayı ihlal suçunun (TCK md. 309) cezasıyla, yani bir “ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası” verilerek cezalandırılmaları gerekir.

Bu veriler ışığında şunları söylemek, bir suç olmaktan çok uyarı görevi yapmak olarak değerlendirilmelidir.

1.Var olan Parlamento yetkilerinin bir kişi elinde toplanmaya çalışılması;

“ANAYASA MADDE 81 Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve lâik cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasa'ya sadakatten ayrılmayacağıma; büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim” yeminine aykırıdır.

2. Aynen 1980 Anayasasını yapanlarda olduğu gibi, bir gün iktidar değiştiğinde, ya da Anayasa’nın Halk oylamasında “Hayır “ oyu alması halinde Anayasa’yı değiştirmeye kalkanların yargılanması yapılabilir.

12 Eylül Davası’nın, Ankara Adliyesi 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen 18 Haziran 2014 tarihli kararı bir kez daha okunmalıdır.

 

 

 
 
 
 
 

 

Etiketler:

Misafir - 19.01.2017 14:55:19

  • Cesamin Özkan
  • Suçun tanımı ve cezası anlamında var olan Anayasaya ve ona göre çıkartılmış yasalara göre bellidir. Bu suçlardan Anayasal düzeni ortadan kaldırmak ve bir kişinin veya zümrenin egemenliğine yönelik yapılan suçlar en büyük suçlar kapsamındadır. Bu gün değiştirilmeye ve çıkartılmaya çalışılan başkanlık odaklı Anayasa, ölmüş doğacak bir Anayasadır. Çıkartıldığı OHAL döneminden tutunda TBMM deki oylama şekline kadar yok hükmünde bir Anayasa olacaktır. Dolayısı ile 12 Eylül 1980 anayasasını mumla aratacak içeriğinden dolayı baştan aşağıya suç merkezli bir Anayasa olacaktır. Meclisteki oylama görüntüleri bile tek başına bu Anayasanın geçersizliği için yeterlidir. Çıkartılacak bu Anayasa Türkiye'nin toplumsal yapısına, çağdaş normlara ve devlet geleneğimizden kaynaklı fiili duruma tamamen ters bir Anayasa olduğundan asla işlevi olmayacaktır. Verilen yetkileri kullanmaya kalkanlar o yetkileri fiili durumdan kaynaklı olarak asla kullanamayacaklardır. Türkiye Cumhuriyetinin ihtiyaç duyduğu Anayasa 1980 Anayasasının gerisinde olan anayasa değil çok çok ilerisinde olan anayasadır. AKP ve Recep Tayyip Erdoğan çıkartılmakta olan bu Anayasa ile asla güç kazanamayacak tam tersine güç kaybedeceklerdir. Kaybettikleri o güç ile giderken kendi başlarına bela ettikleri bu anayasadan pişmanlık duyacaklardır ama son pişmanlığın fayda getirmediği gerçeğinide bir kez daha kanıtlamış olackalardır.Su mecrasında akar ve öyle olduğunu yine göreceğiz.
  • Yazarın Diğer Yazıları