Ertuğrul Aksoydan Face Paylaşımından aldığımız yazı, İzmir Siyasetinin özeti bizce!
Aday olmak için her seferinde kendini paralar.
Koç Grubunu bile genel merkeze ricacı gönderdi Baykal döneminde.
Her seferinde genel başkanlar aday yapmak istemez.
Son güne kadar başka adaylar araştırılır.
Ama İzmir CHP onların tekelinde (Aziz ve Alaattin) olduğu için, kimsenin parlamasına asla izin verilmemiştir. Dolayısıyla dişe dokunur yeni bir aday da çıkaramaz parti.
Sonunda genel merkez "Yeni bir aday çıkarıp seçimi kaybedersek suçlu ben olurum. Genel başkan koltuğum sallanır. İyisi mi yine Kocaoğlu'nu aday yapalım. Kazanırsa da, kaybederse de sorumlusu kendi olur." der.
O güne kadar genel başkan önünde el-pençe divan duran, etliye-sütlüye, kimin nereye aday olacağına asla karışmayan Kocaoğlu, adaylığı açıklandığı gün bütün İzmir başkan adaylarını ve meclis üyelerini de tek tek belirlemek için hücuma kalkar. Parti bu duruma itiraz edecek olursa, "Adaylıktan çekilirim ha. Ona göre." diye tehdide başlar.
Artık partinin o noktadan sonra yeni bir aday çıkarması için çok geçtir. Bunu bilen parti, mecburen 'tek seçici' Kocaoğlu'na boyun eğmek zorundadır...
Sıra gelir seçime. Karşıda AKP vardır. Varlığı bile İzmirliyi korkutmaktadır. Çünkü İzmirliye AKP tamamen 'kötü' olan şeyleri çağrıştırmaktadır.
İlk etapta "Kocaoğluna asla oy vermem diyen bir çok İzmirli, seçim yaklaştıkça "Ya AKP gelirse" sendromuna kapılır. Seçim günü de tıpış tıpış gidip oy verir. Kimileri de en fazla oy kullanmayarak tepkisini dile getirir.
Sandığa gitmeyen bu CHP'li oranı her seçimde biraz daha artmaktadır aslında, ama ne gam!..
Aldığı oy her seferinde biraz daha azalsa da, bir seçimden daha kazanarak çıkan Kocaoğlu, "Dördüncü kez kazandım. İzmir bana oy verdi. Namusumuzla çalıştık." nutukları atmaya başlar.
O günden itibaren normal kimliğine döner ve yeniden genel merkeze kafa tutmaya, hatta onun koltuğuna oturma hülyaları görmeye başlar...
Seçimden sonraki üç yıl, muhtelif yerlerde, açılışlarda, toplantılarda vs Kocaoğlu "Artık tamam. Bir daha aday olmayacağım açıklamaları yapar.
Böylece İzmir’de siyaset yapanların tekrar umutlanmasına, nefes almasına, kendisine karşı kin duymamalarını sağlamaya çalışır. Siyasetin önünü açıyormuş intibası yaratır bir nevi!..
Derken, seçime yaklaşık iki yıl kala, her zaman ki gibi o açıklamalar unutulur, "Altı ay kala karar vereceğim" klişesi tekrar vizyona girer...
Bu altı ay nabız yoklama dönemidir. Bir yandan el altından tekrar adaylık çarkı dönerken, diğer yandan "bu kez olmazsa" korkusuyla, delikanlı gibi çıkıp "ADAYIM ya da ADAY DEĞİLİM." denmez.
Yine bu süreç içerisinde, "Başka partiler istiyor beni" dedikodusu ucuz bir şark kurnazlığıyla ortalığa yayılır...
Böyle bir şeyin asla olamayacağını kendisi de çok iyi bilmektedir. Çünkü şahsi oyu 4 milyonluk bir şehirde on bin bile değildir. Kim ne yapsın kendisini!..
Ayrıca, CHP'den aday gösterilmeyince DYP'den Erbaa adayı olan babasının seçim kazanamaması kendisine ders olmuştur.
Her şey iyi, güzel de, yahu insan bari senaryoda küçük revizyonlar filan yapar değil mi? Biraz daha yaratıcı olur..
Ama sonra diyorum ki, "Bu kadar basit bir senaryo yıllardır tıkır tıkır işliyorsa, çağdaş ve uygar İzmirli bu tiyatroyu zevkle izliyorsa, neden değiştirsin ki Aziz Başkanım?